Anayasa Mahkemesi, evlilik birliği sırasında aldatılan ve üçüncü kişiden manevi tazminat talebi reddedilen başvurucunun bireysel başvurusunu reddetti.
Evlilik birliği sırasında aldatıldığını ileri süren bir kadın, resmi nikahlı eşinin sevgilisi olduğunu iddia ettiği kadın aleyhinde “kişilik değerlerine zarar verildiği” gerekçesiyle manevi tazminat davası açtı.
Yerel mahkeme davayı reddetti. Yaptığı itirazlardan da sonuç alamayan kadın, kocasının sevgilisinden istediği manevi tazminatın reddedilmesi üzerine, “aile hayatına saygı hakkının” ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi başvurucunun, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan “aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine” karar verdi.
Yüksek Mahkemenin gerekçesi daha sonra yazılacak.
Yargıtay son noktayı koymuştu
Kararlar arasındaki görüş ayrılığı bulunması ve farklı uygulamaların sürdürülmesi nedeniyle aykırılığın giderilmesi istemiyle konu Yargıtaya taşınmış, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu bu konuyu irdelemek üzere toplanmıştı.
Büyük Genel Kurulun, evlilik birliği devam ederken aldatılan kişinin, eşinin sevgilisinden manevi tazminat isteyemeyeceğine hükmettiği karar, 8 Aralık 2018’de Resmi Gazete’de yayımlanmıştı.
Yargıtay, Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinin 2. fıkrasında, “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmü gereğince manevi tazminatın sadece kusurlu eşten ve ancak boşanma davası ile istenebileceğine karar vermişti.
Gerekçede, şu tespitler yapılmıştı:
“Evlilik birliğinin tarafı olmayan ve dolayısıyla sadakat yükümlülüğü bulunmayan üçüncü kişinin eşler arasındaki evlilik sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklere uyma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başka bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı, aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.” (AA)