Bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı ülke arasında yer almasından övünç duyduğumuz ülkemizde, giderek hemen her ürünü ithal eder hale geldik. İşin ilginç olan tarafı, ithalatın bir çözüm olarak topluma sunulması ve giderek bunun kabul ettirilmeye çalışılması!
Bu durum en çok da tarım ve hayvancılık alanlarında görülüyor. Et ve süt fiyatlarının olağanüstü tırmandığı, artık pek çok ailenin sofrasına et koymakta, çocuğuna süt içirmekte zorlandığı bir dönem yaşıyoruz. Sözün özü, tarımda ve hayvancılıkta tehlike çanları çalıyor!
Son olarak, Tarım ve Orman Bakanlığı, 2024 yılında 600 bin baş besilik sığır ithal edileceğini duyurdu. Tarım ve hayvancılık alanlarında yaşanan plansızlığın ve programsızlığın sonucu olan bütün bu olumsuzluklar, üreticinin ve hayvan yetiştiricisinin maliyetlerini artırıyor. Sonuçta üreticiden tüketiciye kadar uzanan geniş ekonomi zincirinde, zincirin halkası olan hemen her kesim bu olumsuzluklardan alabildiğine etkileniyor.
Sektörde bir başka tehlike de sütü düşük fiyatla elinden çıkarmak zorunda kalan süt üreticisinin, süt hayvanlarını kesime gönderme riskinin bulunması. Yani tarım ve hayvancılıkta tam bir kısır döngü yaşanıyor.
Hiç unutulmaması gereken gerçeklik; tarımda ve hayvancılıkta ithalat çözüm değil, bizzat sorunun kendisidir! Bu kısır döngüyü aşmanın yolu, öncelikle tarımda ve hayvancılıkta uzun erimli ciddi bir üretim planlaması yapılmasından geçmektedir. Tarım ve hayvancılık sektörlerinde yaşananlar, ülkemizin ve halkımızın temel meselesidir. Yerli üreticiye sahip çıkılmalı, yerli üretim çok yönlü desteklenmelidir!.